Anne-Bebek Bağlanmasında Aile Zihni

Basitçe söylemek gerekirse, annemiz aracılığı ile anneannemizin annelik özelliklerini alırız. Anneannemizin katlandığı travmalar, acılar, kederler, çocukluğundaki veya dedemizle yaşadığı zorluklar, sevdiklerinin erken ölümü (filtrelenerek, bir dereceye kadar) kendi yaptığı annelikle bizim annemize geçmektedir. Geriye dönüp diğer bir nesle bakarsak, anneannemizin aldığı annelik ile ilgili olarak da büyük ihtimalle aynı şeyin geçerli olduğu görünecektir.

 

Onların hayatlarını şekillendiren olayların özellikleri belki bizden gizlenecektir ancak yine de bu özelliklerin etkileri derinden hissedilecektir. Konu sadece ebeveynlerimizden kalıtım yoluyla almamız değil, aynı zamanda onlara ne tür ebeveynlik yapıldığı da bizlerin partnerlerimizle, kendimizle ilişkimizi ve çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizi de etkilemektedir. İyi de olsa, kötü de olsa, anne-babalar kendilerine yapılan ebeveynliği aktarma eğilimindedirler.

Bu modellerin beynin içine işlendiği ve bizler henüz doğmadan önce şekillenmeye başladığı bilimsel araştırmalarla bilinmektedir. Rahim dışında geçirilen ilk 9 ay rahim içindeyken oluşan nöral gelişimin devamı olarak işle görür. Hangi nöral devrelerin kaldığı, hangilerinin bırakıldığı ve kalan devrelerin nasıl düzenlendiği bebeğin annesiyle veya bakım veren kişi ile nasıl bir yaşantı deneyimlemekte olduğuna ve etkileşimde bulunduğuna bağlıdır. Bu erken dönem etkileşimler sayesinde çocuk duyguları, düşünceleri ve davranışlarını yönetmek üzere bir şablon oluşturmaya devam eder.

Bir anne kalıtsal olarak bir travma yaşıyorsa veya annesiyle bağında bir kopma yaşadıysa, kendi bebeği ile oluşan yeni bağı etkileyebilir ve bu bağın kesintiye uğraması daha muhtemeldir. Anne-çocuk bağında erken kopmanın etkisi (hastanede yatışın uzaması, zamansız bir tatil, uzun süre ayrı kalma gibi) bebek için yıkıcı olabilir. Annenin, bünyesinde şekillenmiş o derinden bildiği kokusu, duygusu, dokunuşu, sesi ve tadı (bebeğin bildiği ve bağlı olduğu her şey) birdenbire gitmiştir.

Davranış bilimleri alanında yazan Winifred Gallagher, ”Anne ve çocuğu, bağımlılık ile çok fazla ortak özelliği olan bir biyolojik birliktelikte yaşarlar. Ayrı kaldıkları zaman, bebek sadece annesini özlememektedir. Aynı zamanda fiziksel ve psikolojik geri çekilme durumunu da deneyimlemektedir. Bu bir eroin bağımlısının bir anda bu alışkanlığını bıraktığındaki kötü durumundan farklı değildir” diye ifade etmiştir. Bu karşılaştırma, insanlar dahil olmak üzere yeni doğan tüm memelilerin annelerinden ayrılmaya neden şiddetle karşı çıktıklarını açıklamaktadır. Dr. Raylene Phillips’in söylediği üzere, ”Bir bebeğin bakış açısından, anneden ayrılma ‘yaşamı tehdit edici’ şekilde hissedilebilir. Eğer ayrılık süresi uzamaya devam ederse, buna tepki umutsuzluk olacak ve bebek vazgeçecektir”.

Bu bir anne-bebek bağlanma problemine dönüşür ve bu model bilinçli bir şekilde değiştirilmediği sürece bağlanma sorunları nesiller boyu birbirine aktarılarak devam eder.

 

Kaynak: Seninle Başlamadı, Mark Wolynn

Yorumunu Ekle